Öncelikle neden bu kadar zamandır yazamadığımı anlatıyım. Darısı
başınıza haziran ayı başında harika bir işe girdim. İşim başka bir şehirde
olduğu için taşınma, yeni eşyalar alma,hem iş hayatına hem kendi işime alışma,
bilgisayarımın bozuk olması ve işimin ilk saatten itibaren çılgınca yoğun
olması sebebiyle bi türlü tamire verememem vs. vs. beni sizden alıkoydu. Siz de
beni özlediniz biliyorum. Di mi lan?
Postsuz geçirdiğim bu zamanı blogumu hiç düşünmeyerek
geçirdim sanmayın yalnız. Küçük defterlerime sürekli notlar aldım, taslaklar
hazırladım. Bundan sonra vakit buldukça topluca yazıp azar azar yolluycam.
Bütün hayatını hiçbir maddi sıkıntı görmeyerek ailenin
şımarık küçük kızı olarak geçiren bendeniz, hiç beklemediğim bi anda ailemden uzak bir
şehirde bir işe girince sudan çıkmış balık oldum tabi. Hem ilk işim olması, hem
de girdiğim sektörün yoğunluğu dolayısıyla her an bi sarah jessica parker
multitasking liğiyle yaşıyorum. Tek başına yaşamak zor değil mi diye sorulunca
sinir oluyordum öğrenciyken. O zamanlar değildi ama şimdi çok zor. Çünkü sabah 7de
çıkıp aksam 7de geldiğim evimde hiç yemek yemesem sadece gelip yatsam bile
milyonlarca iş çıkıyor. İnanın minimum iş yapmam için ne gerek diye düşündüm. Ama
yolu yok.
Taşınalı iki ay oldu bugün, hala bazı kıyafetlerim,
filmlerim kitaplarım kolilerde, heryer heryerde. Allahtan evde ekstra bi odam
var da herseyi oraya yığıp kaçıp gidebiliyorum.
Bir de öğrenci evimden ya da ailemin evinden tek bir parça
mobilya getirmediğim için en baştan ev düzme işi de var. Çok zor beğeniyorum. Ve
yaşadığım şehirdeki mobilya zevki çirkin kadifeler ve svarowski taşlı
koltuklardan oluşuyor. Yatak odalarından bahsetmiyorum bile. Osmanlı stili ve Disney nin akraba evliliği çocuğu gibi duran tasarımlar. Türkiyede genç bekar
eşyası diye bişey yok. İkeanın karton mobilyalarını da prenses popom daha
iyilerine layık olduğu için almayı reddediyorum. O yüzden biyerlerden eve
sızıyor simler. Mesela eve gelince farkettiğim kolayca vegasta bi casinonun
halısı olarak idare edebilecek halım. Sonra avizeler, Tanrım avizeler. Sanırsınız
herkesin evinde bir Fangtasia, olmadı Behzat Ç. pavyonu var.
İş çıkışlarımda günlerce aşındırdığım mobilya çarşılarında
sonunda aradıklarımı buldum. Şimdi evde tek eksiğim kütüphane, aydınlatma ve
mutfak masası. Ev hediyesi almak istersiniz diye yazıyorum wink wink.
Bir de iş kıyafetim var. İş kıyafetim bir tulum. Evet
tulumlu genç kadın mühendis diyince aklınıza aşağıdaki görüntü geliyor olabilir. Damn you
Hollywood.
Çünkü tulumum beyaz ve ben pamuk şekerden yapılmayım. Çalıştığım
birimdeki işin hassasiyeti ve dış etkenlere çok bağlı olması nedeniyle makyaj
yapmam, oje sürmem ve kokulu kozmetik ürünleri kullanmamam gerekiyor. Ben diyeyim
çok gizli bir NASA üssünde çalışıyorum. Başka bi şehir derken Houston’dan
bahsediyodum dostum. Sizde inanın.
Neyse durum budur. Eve gelmemle yatmam arasındaki süreye
sığdırmaya çalıştığım milyonlarca iş arasında blog yazmayı üst sıralara koydum.
Fazlaca sıkmadan bugünlük post u bitireyim. Milletin sahip olmak için sağ
kolunu vereceği hayatımdan şikayet edip demografiğimi kızdırmıyım. Ballı piç
diyebilirsiniz. O kadarına izin var. Ama lütfen kıskanmayın lan. İş hayatında
kazanan aşkta kaybedermiş. İhohohoh.
Boss Lady Engineer Blogger’ınız.
Öptüms.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu konuda sen ne düşünüyosun şekerims?